SAHTE ÖNDER KİM?
GERÇEK ÖNDER KİM?
Gerçek önderlerle sahte önderler bilinsin
istiyoruz.
Gerçek önderlerle sahte önderler bilinsin istiyoruz. Sahte önder Perinçek gibi MİT işkencesinde üç tokat yiyip koğuşa
gelince hüngür hüngür ağlayandır. Ve dostlarını ifşa edendir. Ve yine sahte
önder Apo gibidir. Devletin eline geçince can derdine düşüp “Barış için benim yaşamam
lazım” diyendir.
Gerçek önder devletin eline düştüğünde devletle uzlaşmayan tam
tersine kızıl manifestosunu açıklayandır. Gerçek önder, devletin elinde iken
dostlarını ve kendine yardımcı olanları ifşa etmeyendir. Gerçek önder işkencede direnip canından olacağını bildiği
halde sır vermeyendir.
Gerçek önder devrimci kanı dökmeyen ve döktürmeyendir.
Apo hem Türkiyeli hem de Kürt devrimcilerin kanlarını döktürtmüş onları katlettirmiştir. Apo devletin eline düşünce
daha önce kendine yardımcı olmuş olan yabancı ülkeleri (Yunanistan, Rusya ve AB
ülkelerini) TC devletine gammazlayandır. Apo devletin eline geçince kendisine
işkence yapılmadığını, kötü muamele görmediğini açıklayarak devleti temize
çıkarmaya çalışan bir işbirlikçidir. Elbette kötü muamele yapmazlar, devrimci
gibi komünist gibi direnmedi ki işkence yapsınlar. Onlar bile seni adamdan
sayıp bir fiske vurmadılar. Devrimci önder zor duruma düşünce başka; iyi
günlerinde başka görünen, başka konuşan kişi değildir.
Devrimci önderin Perinçek
ve Yalçın Küçük gibi karşı-devrimci, derin faşist, karanlık şahıslardan oluşan
dostları, akıl hocaları yoktur. Perinçekler ve Yalçın Küçükler Apo’nun akıl
hocaları ve dostları olmuştur.Bu şahıslar devrimin ve devrimci önderlerin azılı
düşmanlarıdır. Hatta Perinçek Genel Kurmay ile Apo arasındaki haberci unsurdur.
Bu Ergenekon belgeleriyle kanıtlanmıştır. Avukat Doğan Erbaş da bu ikilinin
temaslarını sağlamıştır.
Devrimci önder mahkeme kürsüsünü devrimci gerçekleri
ve devrimci fikirleri, devrimci programı hiç tereddüte düşmeden oradan
açıklayan, halka ilan eden kişidir. Apo gibi ondan bundan özür dileyen, devlet
ile uzlaşmanın resmini çizen kişi değildir. Komünistler bunu Dimitrov’un
açıklamalarından öğrenmişlerdir.
Kürt halkının Apo gibi sahte önderlere
ihtiyacı yoktur; Kürt halkının Kızıl Kürtlere ve Kızıl Kürt önderlere ihtiyacı
vardır. Tarih büyük bir yaratıcı ve dönüştürücüdür. Kürt halkının Kızıl
Önderlerini yaratacaktır
Abdullah Öcalan yakalandıktan
7 ay sonra mahkeme önüne çıkarıldı. Ve Hürriyet İnternet'in haberinde
olduğu gibi bir dava görüldü. Aşağıda aynen yayınlıyoruz.
*** *** ***
Yaşamak istiyorum
http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/06/01/120593.asp
http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1999/06/01/120593.asp
1 Haziran 1999 - Salı
Kürt halkının sahte önderi Abdullah Öcalan, bireysel kurtuluşunu bekliyor TC devletinden. Belki ev hapsi olur umudunda...
Aralarında bebeklerin de bulunduğu 30 bin kişinin ölümünden
sorumlu tutulan Abdullah Öcalan, dün, karşısına çıkıp,‘‘Saygılarımla
efendim’’ dediği hakime, barış için hayatta kalması gerektiğini söyledi.
Bebek katili, terör örgütü elebaşı sanık Abdullah Öcalan'ın
tarihi yargılamasına dün başlandı. Açıklamasında, Türkiye Cumphuriyeti
Devleti'ne hizmet etmek istediğini, barış ve kardeşlik için yaşaması
gerektiğini vurgulayan Öcalan, ‘‘Barış ve kardeşlik için yaşamam
gerektiğini söyledim. Bu temelde savunmamı mahkemenizde dile getirmeyi
yine tarihi bir görev biliyorum’’ dedi. Öcalan sözlerini, ‘‘Saygılarımla efendim’’ diye noktaladı. Öcalan'ın
İmralı Adası'ndaki yargılanması süreci saat 09.40'da duruşmayı
izleyeceklerin salona alınmasının tamamlanmasıyla başladı. Ankara 2 Nolu
DGM Heyeti, duruşma salonundaki yerini saat 09.45'de aldı. Heyete Mehmet Turgut Okyay başkanlık etti. Okyay'ın solunda her zamanki oturma düzenine göre sivil üye Hüseyin Eken, sağında ise askeri üye Hákim Albay Abdülkadir Davarcıoğlu yer aldı. Dünkü duruşmaya iki savcı çıktı. Ankara DGM Cumhuriyet Başsavcısı Cevdet Volkan ve Ankara DGM Cumhuriyet Savcısı Talat Şalk iddia
makamında yan yana oturdular. Bu sırada mübaşir, sanık avukatları,
müdahil avukatları ve müdahillerin kimlik tespitini yaptı. Salonda 11
sanık, 11 de müdahil avukatı olduğu belirlendi. Mahkeme Başkanı,
güvenlik nedeniyle davanın İmralı Adası'na alındığını, verilen zahmet
için, katılanların hoşgörülerine sığındığını söyledi. Okyay,
duruşmada disiplinin bozulmaması için gerekli özenin gösterilmesini,
aksi takdirde yasal tedbir almaya mecbur kalacağı uyarısında bulundu.
Sanığı Getirin...
Bu sırada söz alan sanık avukatı Ercan Kanar, daktilo edilmiş savunmasının Öcalan'a verilmesini istedi. Başkan Okyay, ‘‘Onu hemen verin’’ dedi ve ardından ‘‘sanığı getirin’’ diyerek, Öcalan'ın
duruşma salonuna alınmasını istedi. Saat 09.38'de İmralı'da kaldığı
Ceza ve Tutukevi'nden alınarak, 16 FP 728 plakalı cezaevi nakil aracıyla
güvenlik görevlileri eşliğinde, duruşma salonunun bulunduğu bölüme
getirilen Öcalan, bunun üzerine içeri sokuldu. Koyu renk ceket, krem rengi pantalon ve mavi gömlek giymiş olan Öcalan'ın düzgün tıraşlı olması dikkat çekti. Öcalan,
saat 09.55'te, 132 kişilik mahkeme salonundaki üç tarafı şeffaf, kurşun
geçirmez cam bölmeye duvara açılan kapıdan alındı. Bu arada duruşma
salonunun içi ve dışında ‘‘etten duvar’’ oluşturuldu. Öcalan'ın
tutulduğu cam kafesin yanı sıra mahkeme duvarlarının ve müdahillerle
avukatlarının bulunduğu bölümde jandarma erleri görevlendirildi. Saat
10.00'da Ankara 2 No'lu DGM heyeti tarihi yargılamaya başladı. Bir
jandarma astsubay ile jandarma erinin arasında salonu ürkek ve kaygılı
bakışlarla süzen Öcalan'ın kimlik tespiti sırasında Okyay'ın da heyecanlı olduğu gözlendi. Okyay, Öcalan'ın doğum tarihini 1949 yerine 1999 olarak telaffuz etti. Öcalan
doğum tarihinin resmi belgelere 4 Nisan 1949 olarak geçtiğini söyledi.
Ancak, 2 yıl nüfusa geç kaydedildiği için nüfus tahsisi yaptığını
söyledi. Böylece Öcalan'ın, 4 Nisan 1947'de doğduğu ortaya çıktı.
Barış İçin Söz Verdi
Bu sırada Öcalan, bir açıklama yapmak istediğini belirtti. Bu sırada salonda bulunan müdahillerin, ‘‘şerefsiz’’ diyerek Öcalan'a tepkilerini dile getirdikleri duyuldu. Okyay'ın söz vermesi üzerine Öcalan,
‘‘Yakalandığı gün barış için yaşayacağına söz verdiğini ve Türkiye'ye
getirildiği günden beri baskı ve işkence görmediğini beyan etmek
istediğini’’ bildirdi. ‘‘Barış ve kardeşlik için yaşamaya söz veren Öcalan, devletin hizmetinde çalışmak istediğini’’ söyledi. Daha sonra Başsavcı Cevdet Volkan, Savcılar Talat Şalk, Nuh Mete Yüksel ve Hamza Keleş
tarafından hazırlanan 139 sayfalık iddianame, saat 10.35'ten itibaren
okunmaya başlandı. İddianamenin 99'uncu sayfasına kadar okunmasından
sonra duruşmaya 12.30'dan 13.30'a kadar ara verildi.
Prensipte evliyim ama bekarım
Sanığa anne ve babasının adını sorup, doğum tarihi ve yerini
belirleyen Okyay, daha sonra Öcalan'a, ‘‘evli misin?’’ sorusunu
yöneltti. Öcalan, ‘‘bekarım’’ yanıtını verirken, geçmişte yolları
ayrılan ve hakkında ölüm kararı çıkarttığı eşi Kesire Öcalan (Yıldırım)
ile evliliğinden söz etmedi. Kesire Yıldırım, Öcalan ile önce ‘‘Devrim
nikahı’’, daha sonra da Türk Medeni Kanunu'na göre evlenirken, PKK'nın
1990'a kadar Avrupa sözcülüğünü yapan Avukat Hüseyin Yıldırım ile
kaçmıştı. Okyay'ın, ‘‘Boşandın mı?’’ diye sorması üzerineyse Öcalan,
‘‘Hayır, prensipte bir evliliğim var ama bekarım’’ yanıtını verdi.
Sanığın 7 aydır tutuklu olduğunu ifade eden Okyay, oturmasını istedi.
Acılarınızı paylaşıyorum
Abdullah Öcalan, kimlik tesbitinden sonra, ‘‘Efendim bu konuda kısa bir açıklama yapma gereği duyuyorum, izin verirseniz’’ diyerek söz istedi. Mahkeme başkanın söz vermesi üzerine bölücübaşı şöyle dedi:
‘‘Tüm uluslararası alanın dikkatini de göz önüne getirerek,
yakalandığım günden, barış için yaşayacağım sözünü verdiğim günden bu
güne kadar, kaba bir baskı, söz düzeyinde hakaret ve işkence görmediğimi
belirtmek istiyorum. Bu bağlamda, bu temelde demokratik cumhuriyet
ekseninde, barış ve kardeşlik için devletin hizmetinde çalışma isteğimi,
kararlılığımı Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bu konuda gösterdiği
saygılı yaklaşımın bir gereği olarak, ben de bu düzeyde kararlılığımı
saygı ve şükranla belirtmek istiyorum. Ayrıca yakalandığımda
uluslararası devletlerden başta Yunanistan olmak üzere, Rusya ve kısmen
İtalya, bunlar uluslararası hukuk kurallarını yerine getirmemişlerdir.
Tamamen korsanvari yöntemlerle, benim yakalanmamda bunların rolleri
önemlidir. Bunu hem protesto ediyorum, hem de bu nedenle yargılanmamın
ve dolayısıyla savunmamın fazla gereği olmayacağını belirtmek istiyorum.
Ayrıyeten barış ve kardeşlik için yaşamam gerektiğini söyledim. Bu
temelde savunmamı mahkemenizde dile getirmeyi yine tarihi bir görev
biliyorum.
Sayın, saygıdeğer tüm şehit aileleri için kısa bir
açıklama yapmak istiyorum. Kendilerinin yaşadığı üzüntüyü, acıyı
yürekten paylaşıyorum. Yine bundaki sorumluluk payımdan üzüntü duyuyorum
temelde. Hakikaten bir toplumsal yaradan kaynaklanan bu kanın durması
için ve barış için elimden gelen her türlü çabayı göstereceğime söz
veriyorum. Saygılarımla efendim.’’
Özür dilerim diye yazıldı
Abdullah Öcalan, konuşmasını bitirdikten sonra Mahkeme Başkanı
Okyay, ifadeyi özetleyerek tutanağa aldırmaya başladı. Okyay, Apo'nun
‘‘Şehit ailelerinin acılarını paylaşıyorum. Bundan sonra barış için
çalışacağım’’ sözlerini yazdırırken, solundaki hákim üye Hüseyin Eken
tarafından uyarıldı. Okyay, bu uyarı üzerine Öcalan'ın ifadesine,
‘‘Şehit ailelerinden özür diliyorum’’ cümlesini de koydurdu. Öcalan'ın,
bu cümlenin tutanağa alınmasına itiraz etmemesi dikkat çekti. Bu arada
Öcalan yeniden söz alarak pratik yaşam koşullarına ilişkin bir dilekçe
verdiğini ifade ederek, bunun dikkate alınmasını istedi. Mahkeme Başkanı
Okyay istemin dikkate alınacağını bildirdi.
Şehit anneleri: Cani ve utanmaz
Öcalan'ın İmralı Adası'nda başlayan duruşmasını Mudanya'da
televizyondan izleyen bir grup şehit yakını fenalık geçirdi. İskele
Meydanı'nda toplanan şehit ailelerinden bir bölümü, duruşmayı TRT 1'den
izlediler. Bu arada terör örgütü elebaşı sanık Öcalan'ın özür dilemesine sinirlenen şehit yakınları Kıymet Akçeli, Belgin Sümer, Hanım Ünal, Fehime Maksut, Ahmet Kamalı, Osman Çadırcı, Mehmet Uzun
bayıldı. Şehit yakınları iskele yakınlarında bekletilen ambulanslarla
Mudanya Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. İstanbul Edirnekapı'daki
şehitliğe gelen ve Apo'nun kendilerinden özür dilemesini ‘utanmazlık’ olarak niteleyen şehit annelerinin bir bölümü sinirleri çok bozulduğu için televizyonlarını bile açmadıklarını söyledi. Nuray Yaylan, oğlu Mehmet'in 2.5 yıl önce Elazığ'da şehit düştüğünü belirterek, şunları söyledi:
‘‘İpten kurtulamayacağını anlayınca özür dilemeye başladı. Çünkü, artık
arkasında hiçbir ülke kalmadı. Bir değil, bin kere özür dilese af yok.
Bu davayı uzatmasınlar. Caninin suratını her gün görmek istemiyoruz.’’
*** *** ***
İ Ş T E G E R Ç E K Ö N D E R L E R
MARKS'TAN POL POT'A USTALAR
*** *** ***
TÜRKLERİN TARİHİNDE SINIFSIZ TOPLUM ÖNDERLERİ
ŞEYH BEDRETTİN
Osmanlı Padişahlarının zulmüne başkaldırdıkları ve sınıfsız toplum kurmaya yöneldikleri için Serez Çarşısı'nda idam edildiler ve derileri yüzüldü.
***
MUSTAFA SUPHİ
1921 yılının 29 Ocak ayında, 14 yoldaşıyla birlikte anti-sömürgeci
Kurtuluş Savaşı'na katılmalarını önlemek amacıyla Kemalist burjuva
devletin piyonları tarafından Karadeniz sularında kayıklarda
katledildiler.
***
1971 faşizminin işkencehanelerinde, direniş destanı yazdı. Yürekli bir Maoist Halk Savaşı önderi olarak tarihe geçti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder